Salı, Şubat 14, 2012

Güneş Doğu'dan Yükselir

Kızıldeniz
Ne alaka dediğinizi duyar gibiyim :)

Size gene uzun bir aradan sonra ama bu sefer uzak bir yerden merhaba diyorum. 

Yaklaşık 3 haftadır işim sebebi ile Suudi Arabistan'ın Cidde şehrindeyim. 6 aylık bir proje için buraya geldim. 10 gün burada çalışıp 4 gün İstanbul'da olmak üzere bir çalışma takvimim var. Bu nedenle çok da kötü bir seyahat programı değil aslında. Ama burada kaldığım 10 gün boyunca sadece 1 gün dinlenebiliyorum ama 4 gün İstanbul'da olmak için değer açıkcası :)

Bu nedenle de uzun zamandır blog'u güncelleyemiyordum. Kısmet bugüne imiş.

Cidde nasıl diye soracak olursanız, ben nispeten beğendim diyebilirim. Açıkcası buraya gelmeden önce beklentilerim gerçekten çok düşüktü ve kendimi en kötüsüne hazırlamıştım. Bu nedenle de nispeten beğendim diyebiliyorum.


Ama neyini beğendin diye sorarsanız verecek bir cevabım yok açıkcası. Şehir çok yassı bir şehir öncelikle ve oldukça da büyük. e tabii bu kadar toprak olursa ben de yayılırdım her yere :)

Öncelikle burası küçük Amerika diyebilirim. Caddelerin genişliğinden tutun, gördüğünüz arabalara, markette satın aldığınız ürünlere ve binalarda kullanılan malzemelere kadar herşey Amerikan. Okul servisleri filmlerde gördüğümüz sarı otobüsler, polis arabaları 90'larda çevrilmiş olan filmlerde gördüğümüz büyük Amerikan polis arabaları... Gerçekten Küçük Amerika burası. Zaten herşey hem Arapça hem de İngilizce yazıyor her yerde, sokak tabelasında ve uyarılarında bile bu böyle!

Kadınlar ve erkeklerin hayatında oldukça keskin ayrılmış çizgiler var, çalıştığımız ofiste kadınların asansörü ayrı mesela, erkekler de tek başlarına her saatte her restaurant'a veya alışveriş merkezine giremiyor çünkü aile saati denilen zaman dilimleri var. Hemen hemen her yerde aile girişleri ve bekar erkek girişleri ayrılmış durumda. O açıdan oldukça farklı bir deneyim.

Şehirde hemen hemen her ufak meydan gibi yerde bir heykel var mutlaka, o nedenle de açık hava müzesi deniyor aynı zamanda.

Beni şaşırtan bir başka konu ise şehirde çok fazla camii'nin olmayışı. İstanbul'da neredeyse 50 metre'de bir camii varken burada her mahallede bir tane var ve emin olun "district" dedikleri mahalleler oldukça büyük. Camii sayısı az olmasına rağmen gördüğüm tüm camiiler bizim ülkemizdekilerin aksine oldukça kısa minareli ve her biri bir diğerinden değişik mimarilere sahip camiiler. Ve hepsi birbirinden güzel.

Fotoğraf konusuna gelince. Uzun yıllar fotoğraf çekimi yasakmış ülkede. Ama cep telefonlarındaki kameraların kullanımı arttıkça fotoğrafa nispeten alışılmış ve en sonunda bu yasağı kaldıran bir kanun çıkmış. Ama gene de insanlar siz bir manzara veya şehir fotoğrafı çekerken size terslenebiliyorlar veya Din Polis'leri başınızda bitiverebiliyor. Bunun sonucu fotoğraf makinanıza el konulmasına kadar da gidebiliyor. Tabii ben bütün bunları sadece anlatılanlardan ve okuduklarımdan biliyorum, anlatanların yalancısıyım. Hiç başıma gelmedi çünkü elime makinamı alıp sokağa çıkmaya açıkcası korktum. Bir de ofisten çıkıp otele geldiğimde zaten hava kararmış oluyordu. Bu da sadece dinlendiğim tek gün olan bir Cuma fotoğraf çekebileceğim anlamına geliyor.

Öte yandan gezilecek çok bir yer yok, herkesin önerdiği bir yer var, o da eski şehir merkezi (Al-Balad) ama oraya daha gidemedim açıkcası. Burada kaldığım ilk haftasonunda dinlendiğim tek gün olan Cuma günümü Kabe'ye giderek değerlendirmeye karar verdim çünkü.

Kabe, Cidde'ye 45 dakika mesafede. Biz de o Cuma sabahı erkenden arabay atlayıp Kabe'ye gittik. Ve tabii ki gene korktuğum için yanıma makinamı almadım. Ama allahtan yanımda cep telefonum vardı ve o sayede sizlerle birkç fotoğraf paylaşabileceğim.

Kabe gerçekten çok etkileyici, ana giriş kapılarından tutun içerideki işlemeler ve mermerler hakikaten muhteşem. Ve tüm bunların ötesinde insan huzur duyuyor orada o kalabalığa rağmen. Ve aynı zamanda teknolojiden de faydalanılmış Kabe'de. Neden derseniz, şu anda burada kış olmasına rağmen bugün hava 35 derece idi ve bu sıcaklık yazın rahat 60 dereceleri buluyormuş. Kabe'nin içine girdiğiniz zaman ayakkabılarınızı çıkarmanız lazım, tavafı da ayakkabısız yapıyorsunuz. 60 derecede pişen o mermerler hacıların ayaklarını yakmasın diye alttan soğutma sistemi koymuşlar mesela. Her yerde soğuk hava buharı üfleyen aletler ve pervaneler de var. 

Bir de şehirde görülmesi gereken bir başka yer, Cidde Çeşmesi.. Bu çeşmenin ya da fıskıyenin özelliği suyu 260 metre yukarı kadar fırlatıyor olması ki bu da dünyadaki en yükseği. 260 metreyi şu şekilde gözünüzün önüne getirin, İstanbul'daki Safir'in binasından bir 20-30 metre daha tepeye çıkıyor sular :)



















Şimdilik benden bu kadar, umarım yakında daha fazla fotoğraf çekip paylaşabilirim.(Tüm fotoğraflar iphone ile çekildi ve sadece iphone'daki snapseed programı ile bazı ufak işlemeler yapıldı - Cidde Çeşmesi hariç)


Ana giriş kapısı
Kabe'yi tamamen çevreleyen 3 katlı
yapının içi
Kabenin etrafında eski tarzda inşa
edilmiş oteller

Cuma namazından çıkan kalabalık









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder